Bu makalede, kadınlarla ilgili meselelerin anneliğe indirgendiği toplumsalhafızaya ters düşmek pahasına da olsa kadınlara kendi kimliklerini oluştura-bilmek ve ona sahip çıkmak için bir fırsat sunan ve 1980 sonrasında yazılanbazı romanlardaki “annesizlik” olgusu irdelenmiştir. Kadınları edebi düzlemdeözgürleştiren bu romanlarda annesizlik; kadını düşünceleriyle yalnız bırakmak,yaşamı sorgulamasına imkân tanımak ve vardığı noktada fikirlerini uygulayışınıseyretmek için bir fırsat anlamlarına gelmektedir. Dünya tarihinin en büyük ya-pıtlarından olan Sofokles’in trajedisinde, Hamlet’te ve Karamazov Kardeşler’deoğullar, babaları öldükten veya onu kendi eliyle öldürdükten sonra özgürleşirler,benliklerini bulurlar. Edebiyatımızda buna benzer bir kendini bulma macerasıTanzimat’ta olduğu gibi babasızlıkla değil, çok uzak bir gelecekte yazılan ro-manlardaki anne kaybıyla gerçekleşir. Toplumsal hafızanın öteden beri kadınlıkve annelik konusunda muhafaza ettiği değerlere başkaldıran romanlarda annelikalgısının değişimi ve annesizlik kadını kendi olma yolundan alıkoyduğu düşünülengeleneğin aradan çekilmesini ifade etmesi bakımından önemlidir. Romanlardakikadınlar, kadınlıkla ilgili o güne kadar söylenen hiçbir tarife uymayan, tercihlerigöz önünde bulundurulduğunda Türk romanının yeni kadın tipleridir.
In this article, the idea of “motherlessness” in some novels written after 1980’s was examined to reveal to reveal how they helped women to form their identities and give them an opportunity to own it, even though it contradicts collective consciousness and women’s affairs are being reduced to motherhood. In these novels, motherlessness means helping woman to be free on the basis of literary World, the opportunity to be left alone with her own ideas and qu- estion life, and to watch her practice from her point of view. In the tragedy of Sophocles, one of the greatest works of world history, the sons in Hamlet and the Karamazov Brothers are freed and self-centered after their sons killed their father or killed him by their own hands. A similar self-discovery adventure in our literature takes place in the Tanzimat Period, not in the fatherlessness, but in the loss of motherhood of the novels written in the distant future. It is important to note that in the novels that rebel against the values that collective consciousness has preserved about femininity and motherhood the change in the perception of motherhood and the motherlessness are the withdrawal of tradition. The women in the novels are the new version of the female character in Turkish novels, considering the preferences of the day they do not fit any description mentioned until that day.